Dünya genelinde yaşlanma ve uzun yaşam, birçok insanın merak ettiği ve araştırdığı bir konu haline geldi. Günümüzde sağlıklı yaşam, diyet programları, spor salonları ve fit kalma yöntemleri gibi çeşitli faktörlerle şekillendirilse de, 100 yaşına basan iki kadın, uzun yaşamın sırlarını farklı bir perspektiften ele alıyor. Bu kadınlar, 19. yüzyılın sonlarına kadar yaşayarak, doğrudan tanık oldukları sosyal değişimlerin etkisiyle, yaşamlarının sonuna kadar sağlıklı ve mutlu kalmanın bazen alışılmış kalıpların dışına çıkmayı gerektirdiğini vurguluyor.
Alice ve Beatrice, sırasıyla 100 ve 101 yaşındalar ve her ikisi de uzun yaşamın sırlarını titizlikle çözmüş durumdalar. Bu kadınlar, beslenme düzenlerinden eğlence alışkanlıklarına kadar her şeyin ötesinde, yaşam kalitesini artıran ve ruhsal açıdan tatmini sağlayan unsurları çok iyi biliyorlar. Öncelikle belirttikleri temel nokta, sağlıklı yaşamanın sadece çevresel etkenlere değil, aynı zamanda kişinin iç dünyasına ve sosyal çevresine de bağlı olduğudur. “Her gün gülmeyi unutmamak gerek,” diyor Alice. “Hayatın tadını çıkarmak için düşüncelerinizi hep pozitif yönde yönlendirin.”
Uzun yaşamın sırlarını araştıran bilim insanları bile, son zamanlarda bireylerin ruhsal durumlarının ve sosyalleşme seviyelerinin fiziksel sağlık üzerindeki etkilerini keşfetmeye başladılar. Beatrice, "Diyet ve egzersiz olmadan da uzun yaşamak mümkün. Bunun anahtarı, sevgi ve arkadaşlık ilişkileridir," diyerek düşüncelerini ve deneyimlerini aktarıyor. Bu iki kadının hikayesi, bir hayat felsefesi olarak da kabul edilebilecek bir anlayışı öne çıkarıyor: Uzun yaşam, mutluluk ve insan ilişkileriyle doğrudan ilişkilidir.
İlk görüşmelerinde, Alice ve Beatrice, yıllar boyu süren dostlukları sayesinde her zaman pozitif ve enerjik kaldıklarını belirtiyorlar. Hayatın getirdiği zorluklar ve kayıplara rağmen birbirlerine olan destekleri, onları hayata bağlı kılmış ve sıkı bir bağ kurmalarını sağlamış. Beatrice, “İnsanların birbirlerine olan sevgi ve desteği, sağlıklarını ve yaşam kalitelerini artırıyor. Yalnızlığa düşmek, yaşlılıkta en büyük tehlike,” uyarısında bulunuyor. Gerçekten de, uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdürmek isteyenler için bu kadınların paylaşımda bulunduğu şu tespitler oldukça önemli.
Beslenme hakkında geleneksel görüşlerin dışında kalmayı tercih eden bu kadınlar, kendilerine özgü yöntemlerle yaşamlarını şekillendirmişler. "Ben her zaman sevdiğim yiyecekleri yedim," diyor Alice. "Hiçbir kısıtlama yapmadım, gönlümün istediğini yedim ama bunun yanında asla unutmadığım şey dostluk ve gülümseme oldu." Buradan yola çıktığımızda, uzun yaşamın tek bir formülü olmadığını, herkesin kendine uygun bir yaşam tarzı belirlemesi gerektiğini anlayabiliriz.
Alice ve Beatrice, sağlıklı yaşam felsefelerinde egzersizi bir zorunluluk olmaktan çok bir hobi olarak ele alıyor. Günlük yürüyüşler ve doğada vakit geçirme gibi aktiviteler, onların hayatında önemli bir yere sahip. Ancak bu aktivitelerin herhangi bir şekilde zorunluluk arz etmemesi, onların keyif alarak ve sevdikleriyle vakit geçirerek sağlıklı kalmalarına katkıda bulundu. Beatrice, “Doğa yürüyüşleri yaparak hem bedenen hem ruhen canlanıyoruz. Önemli olan, bunu yapmak için kendimize baskı kurmamak,” diyor. Bu noktada, fiziksel aktivite ile beraber ruhsal dinlenme ve sosyal etkileşimin önemli bir yer tuttuğunu söylemek mümkün.
Sonuç olarak, Alice ve Beatrice'nin hikayesi, yaşın yalnızca bir sayı olduğunu ve gerçek uzun yaşamın nasıl taşınması gerektiğine dair önemli ipuçları sunduğunu gösteriyor. Sağlık ve uzun yaşam iddialarının ötesinde, bu iki kadın, ruhsal zindeliği, sosyal ilişkileri ve mutluluğu ön planda tutarak yaşamakta ve bunları da herkesle paylaşmak için sabırsızlanıyorlar. Onların yolu, belki de çoğumuzun göz ardı ettiği bir hayat felsefesi: Kendi mutluluğunuz ve çevrenizle olan bağlarınız, sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır.