Marmara Denizi, son yıllarda karşı karşıya kaldığı çevresel sorunlar ile adeta bir ekolojik felaketin eşiğine gelmiştir. Özellikle 2021 yazında yaşanan ve halk arasında “deniz salyası” olarak bilinen müsilaj olayları, bu sorunu tüm Türkiye’nin gündemine taşımıştır. Müsilaj, denizlerin doğal yapısını tehdit eden, aşırı besin maddeleriyle (özellikle azot ve fosfor) zenginleşmiş suların sonucunda ortaya çıkan bir tür organik madde birikimidir. Şimdi, bu sorun tekrar gün yüzüne çıkıyor ve Marmara Denizi, müsilaj istilasıyla karşı karşıya.
Marmara Denizi’nde müsilajın artışı birçok faktörden kaynaklanmaktadır. Öncelikle, denizlerin kirlenmesi, aşırı nüfus artışı ve sanayi atıkları gibi insan kaynaklı etmenler müsilajın oluşum sürecini hızlandırmaktadır. Özellikle büyük şehirlerin atıklarının denize boşaltılması, besin maddeleri açısından zengin bu ortamın oluşmasına neden olmaktadır. Bileşiminde sudan ve çeşitli organik bileşiklerden oluşan müsilaj, yeterli ısı ve ışık koşullarında hızla çoğalır ve yüzeyde büyük tabakalar oluşturur. Bu durum, birçok deniz canlısının yaşam alanlarını tehdit etmekte, oksijen seviyelerini düşürmekte ve balıkların, deniz memelilerinin ve diğer canlıların ölümüne yol açmaktadır.
2023 yazında, müsilajın yeniden ortaya çıkmasıyla birlikte uzmanlar alarm vermeye başladı. Temel nedenlerden biri olan iklim değişikliği, deniz sıcaklıklarının artmasına ve dolayısıyla müsilaj oluşumunun hızlanmasına yol açmaktadır. İklim değişikliği, düşen deniz seviyesi ve canlıların üreme döngüleri gibi pek çok değişiklik getirmektedir. Marmara Denizi'nin ekosistem dengesi, bu olumsuz etkilere bağlı olarak büyük bir tehdit altına girmekte ve deniz kaynaklarının sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir.
Müsilaj sorununu çözmek için alınabilecek çeşitli önlemler bulunmaktadır. Öncelikle, deniz kirliliğini ve insan kaynaklı atıkları azaltmak adına katı önlemler geliştirilmelidir. Belediyelerin atık yönetim sistemlerini güçlendirmesi, arıtma tesislerinin kapasitelerinin artırılması, denizlere atık boşaltımını önleyici yasaların stricte uygulanması gibi adımlar kritik öneme sahiptir. Ayrıca, halkın yaşam şekli ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimlerle birlikte çevre dostu bir yaşam tarzının benimsenmesi gerekmektedir. Eğitim ve farkındalık kampanyaları ile toplumda çevre bilincinin artırılması, müsilaj oluşumunun önlenmesi için önemli bir adım olacaktır.
Sonuç olarak, Marmara Denizi’nde müsilaj sorunu, sadece yerel bir sorun olmaktan çıkıp ulusal ve uluslararası bir çevre meselesi haline gelmiştir. Bu durum, denizlerin korunması adına daha fazla dayanışma ve iş birliği gerektirmektedir. Bilim insanları ve çevre kuruluşları, bu problemi çözmek için iş birliği içerisinde çalışmalı, bilimsel veriler ışığında sürdürülebilir çözümler geliştirmelidir. Eğer bu tehlikeli gidişata dur denilmezse, Marmara Denizi’nin ekosistemi ağır yaralar alacak, nesiller boyunca sürecek olan bu felaket, gelecek kuşaklar için büyük bir çevresel miras bırakacaktır.
Marmara Denizi, derin bir nefes almakta ve bizlerden gelen çözüm adımlarını beklemektedir. Unutulmamalıdır ki, denizler ve okyanuslar dünyanın mavi kalbidir ve onları korumak, sadece bölge insanlarının değil, tüm insanlığın sorumluluğudur. Günü kurtarma değil, kalıcı çözümler üretme zamanıdır.